Nica ve Rigel, hayatlarının ilk yıllarını zor şartlar altında bir yetimhanede geçirerek büyüdüler. Küçük yaşta terk edilmiş olmanın yarattığı yalnızlık ve eksiklik duygusu, onları hayata karşı daha kırılgan hâle getirmişti. Ancak kader, iki çocuğa bambaşka bir yol sundu: aynı aile tarafından evlat edinilerek yeni bir hayata adım attılar. Bu gelişme, ikisi için de güven dolu bir ortam ve yeniden aidiyet hissi anlamına geliyordu.Başlangıçta kardeş gibi büyüyen Nica ve Rigel, yıllar geçtikçe birbirlerine karşı farklı duygular beslemeye başladılar. Bu hisler, ilk başta beklenmedik ve hatta kafa karıştırıcıydı. Birlikte geçen yıllar, paylaşılan acılar ve mutluluklar, onların arasında derin bir bağ oluşturmuştu. Bu bağ, zamanla karşı konulmaz bir çekime dönüştü.İlk etapta bu duygularını reddetmeye çalışsalar da, içlerindeki yakınlığı görmezden gelmek imkânsızdı. Zamanla kabullenip anlamlandırmaya başladılar ve aralarındaki ilişki, sıradan bir bağın ötesine geçti. Nica ve Rigel’in hikâyesi, zorlu bir geçmişten doğan ve yılların getirdiği yakınlıkla güçlenen beklenmedik bir aşkın öyküsü oldu.